DÜNYAMIZDAKİ UZAYLI: AHTAPOT

Ahtapotlar. Denizlerin sekiz kollu, büyük kafalı, korkunç görünümlü çevik avcısı kafamızdaki uzaylı tasvirine en benzer canlı olabilir. Aslında bu benzerlik tesadüfi de değildir. Fiziksel özelliklerinden ziyade benzersiz hareketi, kamuflaj yetenekleri ve zekaları onları kafamızdaki uzaylı figürüyle benzeştirmemizde önemli bir etkendir.


Ahtapotlar omurgasızlar arasında en hareketli ve en zeki canlılardandırlar. Her okyanustaki kelp ormanlarında, mercan kayalıklarında ve taşlı kıyılarda yaşayabilirler. Bazı türleri çok büyük bazı türleri de çok küçük olabilir. Bazıları zehirlidir bazıları ise zararsız. Fakat kendi içlerinde farklı olabilmelerine rağmen hepsinin ortak bir yanı vardır. Ahtapotların hepsi birer kamuflaj ustasıdır. İnsanın çıplak gözle gözlemlemesinin çok güç olduğu bir sürede renklerini ve deri yapılarını değiştirebilir, çevresindeki yüzey şekillerini taklit ederek onlarla bir olabilirler.

500 milyon nöron ve onları kullanım şekilleri sayesinde ahtapotların bilişsel aktiviteleri birçok omurgalıyla yarışır durumda. Peki evrimsel ağaçta bizden çok uzakta olan bu canlı nasıl bu kadar kompleks davranışlar gösterebiliyor? Ahtapotlar tüm omurgasızlar arasından sıyrılarak biyolojik olarak nasıl bu kadar gelişti?

Fosil kayıtlarına göre kafadan bacaklılar 500 milyon yıl önce evrimleşti. Balıklardan, sürüngenlerden ve memelilerden çok daha önce… Kafadan bacaklılar genelde yumuşak vücutlu olup sert bir kabuğa sahiptiler. Ahtapotların erken atası da küçüktü ve bir kabuğa sahipti. Öyle ki bu kabuğa sığınarak kendisini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumaya alıyordu. Evrimsel süreç içinde – yaklaşık 140 milyon yıl önce – ahtapotlar kabuklarını kaybettiler ve bu durum onları savunmasız bıraktı. Belki de ahtapotları şu andaki olağanüstü haline getiren etki, kabuklarını kaybettikten sonra yaşadıkları seçici baskı ve savunmasızlıktır.

Elveda kabuk

Kabuklarını kaybeden bu çaresiz omurgasızın narin, yumuşak bedeni artık saldırıya açıktı. Fakat ahtapotun kabuğunu kaybetmesi belki de o kadar acınası değildi. Bu yumuşak canlı artık göz topundan büyük her delikten geçebiliyor olası bir tehlike anında kabuğuna sığınmak gerektiğinde okyanus arazisinde herhangi bir yarığa girebiliyordu. Dahasıysa, kabuklarını kaybetmenin onları çevik ve uyanık hale getirmiş olması. Artık  okyanusta serbestçe gezmek tehlikeli hale geldiğinden daha hızlı hareket etmeye ve çevresine daha da dikkat etmeye başlayan ahtapotlar bu özellikleri gelecek jenerasyonlara taşıdı.

Kamuflaj ustaları

Sert bir kabuktansa üstün kamuflaj yeteneği bir canlıyı daha iyi koruyabilir mi? Çünkü ahtapotlar için durum aynen böyle oldu. Ahtapotlar renklerini ve aynı zamanda vücudunun 3 boyutlu dokusunu değiştirebilir ve bu sayede çevresiyle “bir” olur. Peki bunu nasıl yaparlar?

Tabii ki kromotoforlar sayesinde. Kromotoforlar ahtapotların derisinin üzerine adeta bir çil gibi yayılmış siyah, kırmızı ve sarı pigment keseleridir. Bu keselerin etrafını saran kas grupları vardır. Tıpkı boya doldurulmuş bir balon gerildiğinde içindeki rengin daha parlak ve belirgin olması gibi bu kaslar da kasıldığında dışarıdan farklı pigmentler gözükür. Peki siyah kırmızı ve sarı dışında bir renk üretmek gerektiğinde ahtapotlar ne yapar?

Kromotoforların altında reflektin adlı bir protein taşıyan iridofor hücre yapıları bulunuyor. Reflektin denen bu yapılar belli dalga boylarını geri yansıtırlar. Böylelikle metalik mavi ve yeşil renkleri oluşturabilirler.  Bir diğer yapıysa iridoforların da altında bulunan başka bir yansıtıcı tabaka.  Lökoforlar. Bunlar genelde ortam ışığını yansıtarak beyaz tonlarını yaratırlar. Derilerinin en dışında ise papillalar bulunur. Bu yapıları kullanarak derilerinin üç boyutlu dokusunu değiştirebilirler.

Renk körü bir kamuflajcı

Ahtapotlar okyanus zemininde gezerken avcılara yakalanmamak için üç boyutlu yapısını ve rengini sürekli değiştirmek zorunda olduklarını biliyoruz. Neyse ki 200 milisaniye gibi kısa bir sürede kamuflajlarını değiştirebiliyorlar. Bu sürenin, gözünüzü en hızlı kırpabileceğiniz süre ile eşdeğer olduğunu varsayarsak ne kadar hızlı olduklarını daha iyi anlayabilirsiniz. Bir araştırmada incelenen bir ahtapot bir saat içinde tam 177 kere kamuflajını değiştirmiştir. Bunlar hayret edilesi derecede sayılar fakat daha da hayret edeceğiniz bir konu daha var. Ahtapotlar ve hemen hemen tüm kafadan bacaklılar aslında renk körüdür! Öyleyse ahtapot çevresinin hangi renkte olduğunu ve hangi renge bürünmesi gerektiğini nereden biliyor?

2015’te yapılan bir araştırmada, ahtapotların derisindeki hücrelerin aktif fotoreseptör genleri sayesinde ışığa duyarlı olduğu keşfedildi. Ahtapotun kollarından biri vücuttan ayrıldığında bile bu kol ışığa duyarlı olup rengini ve üç boyutlu yapısını değiştirmeye devam ediyordu. Başka bir deyişle ahtapotlar sadece gözleriyle değil aynı zamanda derisiyle de görebiliyor.  Derisindeki bu fotoreseptörler ahtapotun çok da karmaşık olmayan büyük beynine nöronlarla bağlıdır. Ahtapotun diğer kamuflaj yapan canlılardan çok daha hızlı ve farklı olmasını sağlayan da bu özellik. Çünkü diğer kamuflaj yapan canlılar kamuflajı hormonal yollarla gerçekleştirirler. Örneğin kamuflaj dendiğinde akla gelen ilk canlı olan bukalemunların renk değiştirmesi hormonal olduğundan bu değişim 20 saniye sürebilir. Ahtapottaysa bu renk değişimi sinirsel ağlar sayesinde milisaniyeler içinde gerçekleştirilir. Bazı araştırmacılar ahtapotlardaki renk değişiminin bizim için karşılığının göz kırpmak veya nefes almak gibi aktiviteler olabileceğini söylüyor. Asıl ilginç olan ise ahtapotların bunu isteyerek yapabildikleri gibi refleks olarak da yapabiliyor olmaları.

Ahtapotların nöral gelişmişliği ne boyutta?

Omurgasızlar şubesine baktığımız zaman nöron sayısı bakımından kafadan bacaklı sınıfının önde geldiğini görürüz ve bu farkın azımsanacak kadar küçük olmadığına sizi temin ederim. Kafadan bacaklıların nöron sayısı ½ milyar gibi uçuk bir değere sahip. Her ne kadar nöron sayısı gelişmişlik ibaresi olmasa da  böyle büyük farkların etkisi yok da diyemeyiz. Bu değerin büyüklüğünü tarif etmek içinse birkaç kıyaslama yapmakta fayda var. Örneğin omurgasızlar, ahtapotların aksine çok daha az nörona sahipler. Bir omurgasız olan salyangozda sadece 20.000 nöron bulunduğunu söylesem kafadan bacaklıların nöral bakımdan ne kadar ileri olduğunu fark edeceksinizdir. Bu örnekleri genişletecek olursak bir omurgalı hatta ve hatta memeli olan kedilerde ¼ milyar, köpeklerde ise ½ milyar nöron vardır. Bu da demek oluyor ki bir ahtapot ve köpeğin nöron sayısı eşdeğer. Peki biz insanların nöron sayısı kaç hiç düşündünüz mü? Tamı tamına 100 milyar, ahtapotun 200 katı.

Ahtapotların bir diğer özelliği ise sahip oldukları bu 500 milyon nöronun sadece ⅓’ünün beyin diyebileceğimiz kısımda bulunuyor olması. Geriye kalan nöronlar ise 8 koluna dağılmış bir şekilde. Bu bilgi bizi yeni bir düşünceye itiyor. Ahtapotların kolları tek başına karar verebilecek gelişmişlikte nöral yapılara sahip mi? Bir bakıma evet. Çünkü bu süreç o kadar kısa bir şekilde ilerliyor ki kimi zaman fotoreseptörlerin aldığı sinyal koldan çıkmasına gerek kalmadan yanıt bularak kamuflaj gerçekleşebiliyor. Bunun en büyük kanıtıysa, uygun şartlarda koparılmış bir ahtapot kolunun vücuttan ayrıldıktan 1 saat sonra bile uyarılara cevap verebiliyor olması.

Kollar senkron mu?

2019’da Washington Üniversitesi’ndeki bir araştırmada ahtapotların kollarıyla düşünebilme fikri araştırıldı. Video modelleme kullanarak ahtapotları objeleri incelerken ve yemek ararken gözlemlediler. Kolların senkron bir halde hareket etmesi merkez beyinden bir komut ile hareket ettikleri anlamına gelecekti. Ancak kolların asenkron da hareket edebildiğini fark ettiklerinde her kolun kendi başına karar verme mekanizmasına sahip olduğunu anladılar. Araştırma sonucunda, çevreden ahtapota gelen sinyallerin bazılarına merkez beyin tarafından karar verilirken bazı uyarıların merkez beyine uğramadığı gözlendi. Bu da kolların bazı durumlarda kendi kararını verebileceği anlamına geliyor.

Ortak atalar

 Solenodonsaurus janenschi /Yassı solucanlar (Platyhelminthes)

Biz insanlar olarak evrimsel ağaçta memeliler grubunda yer alıyoruz. Yakınımızda omurgalı grubunun diğer üyeleri olan balıklar, sürüngenler, kuşlar ve amfibiler var. Akıllılık veya zekilik dediğimizde aklımıza gelen canlılar genelde burada yani omurgalılar grubunda (insanlar, maymunlar, aslanlar, yunuslar, kuşlar vs.) bulunuyor.

 Omurgalılarla en yakın ortak atamıza bakacak olursak 320 milyon yıl önce yaşamış Solenodonsaurus janenschi  adında kertenkelemsi bir canlıyı görürüz. Fakat evrimsel ağaçta ahtapotlarla ayrıldığımız zamana gitmek istiyorsak o zaman 600 milyon yıl önceye gitmemiz gerekiyor. Böylece ahtapotlarla ortak atamız olan basit, sucul bir yassı solucana çıkarız. Bu canlının bizdeki akıl ve zeka kavramıyla ilişkisi dahi yoktur.

Yani aslında evrimsel ağaçta omurgalılardan çok daha önce evrimleşmiş kafadan bacaklılar yeryüzündeki ilk zeki canlılar olabilirler. Peki zekilik nedir? Bizden bu kadar farklı bir canlıda bunu nasıl ölçeriz?

Zeki canlılar

Zekilik insanlar arasında soyut düşünme yeteneği, iletişim kurma, problem çözme ve anılar arasında bağlantı kurma ile ölçülür. Ölçüm için birey çeşitli testlere tabi tutulur ve sonuçta sayısal bir IQ verilir. Fakat bu testleri ahtapotlara yapamayacağımızdan onları sadece izleyebilir ve inceleyebiliriz.

Bu incelemelerde bazı ahtapotların korunamayacakları bir yere giderken kolları altında hindistan cevizi kabukları taşıdıkları gözlemlenmiştir. Taşıdıkları bu kabukların içine girerek vantuzlarıyla da kabuğu bütün olacak şekilde kapatarak kendilerini korumaya almışlardır. Bu plan yapabilme yeteneğine mükemmel bir örnektir. Plan yapabilmek için ahtapot geleceği hayal etmeli ve geçmişte olmuşlar, şimdi olanlar ve gelecekte olacaklar ile bağlantı kurmalıdır. Bazı bilim insanlarına göre ise araç kullanımı buna bir örnektir. Bu yeteneğin sadece insanlarda primatlarda ve bazı kuşlarda olduğu düşünülüyordu. Oysa ahtapotların hafızaları birçok canlıya göre daha güçlüdür. Öyle ki farklı dalgıçları aynı kıyafeti giyerken bile birbirinden ayırabilirler.

Sekiz kollu oyuncu

Ahtapotlar sanki 5 yaşındaki bir çocuk gibi araştırmacı ve meraklıdır. Çevrelerindeki maddeleri parçalara ayırırlar, çevreyi araştırırlar ve bilgi toplarlar. Ahtapotlar aynı zamanda oyun oynamayı severler. Oyun oynamak hayatta kalmak için gerekli bir davranış değildir, zevk için istekle yapılır. Canlı stres altında değilse, düzenli beslenirse ve sağlıklı tutulursa bu davranış tekrar edilir.

Ahtapotlardaki oyun davranışını incelemek üzere bir araştırmada ahtapotlar boş bir akvaryuma saklanacak bir yerle birlikte konuldular. Bu düzeneğe suyun üzerinde yüzecek boş bir hap kutusu atıldı ve ahtapotların davranışları incelendi. Düzenekte, hipoteze etkisinin olmayacağı düşünülen bir su pompası da mevcuttu. Su pompasından püsküren suyun yarattığı akıntı boş kutuyu su yüzeyinde akvaryumun bir ucundan öbür ucuna hareket ettiriyordu. Ahtapotlar bu hareketi bir süre incelediler. Sonrasında kendileri de bu küçük oyuna dahil olarak kutuyu pompaya doğru ittirmeye başladılar. Her ittirmeden sonra kutu akıntı sayesinde ahtapota geri dönüyordu. Bunu bir denek 14 kere bir denek 21 kere tekrarladı.

Oyun davranışı ve sosyal zekanın kaynağı

Oyun, sadece eğlence için yapılan gereksiz bir davranış değildir. Oyun, canlılar arasında sosyal kuralları öğrenmek, bağ kurmak veya üstünlük ifade etmek için gerçekleştirilen bir davranıştır. Burada kafamız birazcık karışıyor. Çünkü bildiğimiz kadarıyla ahtapot yalnız, sosyal bağları ve sosyal hiyerarşisi olmayan bir canlıdır. Ahtapotun omurgalılar gibi oyun oynaması bizi evrimsel ağaçta oyun oynamanın sebebinin daha farklı olabileceğini düşündürüyor.

Zeka kavramını açıklamak için bilim insanları sosyal zeka hipotezi dediğimiz bir hipotezle çıkagelmiştir. Sosyal zeka hipotezi karmaşık bilişsel evrimi açıklamak için kullanılan birinci hipotezdir. Bu hipoteze göre zeka, topluluk halinde yaşayan canlıların sosyal taleplerine cevap oluşturacak şekilde paralel gelişir. Örneğin köpekler, primatlar, insanlar, yunuslar grup halinde yaşadıklarından sosyal taleplere cevap oluşturmak için kompleks davranışlarda bulunmaya başladılar böylece beyinleri ve nöral ağları daha çok gelişti. Diğer bir deyişle zekaları gelişti.

Ahtapotlar ise bize bu teorinin yeterli olmadığı ve geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Yemek bulma baskısı, işgal etme, besin ve besin yerlerini sömürme ve avlanma arzusu zekanın gelişmesi için yeterlidir. Bu hipotez de ekolojik zeka hipotezidir.

Bu iki hipotez aslında birbirlerini yanlışlamazlar veya çatışmazlar aksine iki farklı grup için iki farklı zeka gelişim hipotezidir. Ahtapotlar da bize zekanın kaynağını araştırmak için benzersiz bir örnek oluyor. Evrimsel ağaçtaki uzaklığımız bir yana ahtapotlar da biz insanlar gibi içinde bulunduğumuz dünyada yaşıyor. Uzaylımsı, bizden kopuk bir canlı olmaktan ziyade bize uzak, çok uzak olan bir akrabamız. Ahtapotları daha iyi anlamamız kendi insan tanımlı ‘’zeka’’ anlayışımızdan bir adım ötesine geçerek evrendeki sonsuz olasılıklı bilişsellik ve zekayı görmemize yardımcı olabilir.

Kaynakça

Amodio, Piero, vd. “Grow Smart and Die Young: Why Did Cephalopods Evolve Intelligence?” Trends in Ecology & Evolution, c. 34, sy 1, Ocak 2019, ss. 45-56.

www.cell.com, doi:10.1016/j.tree.2018.10.010. Cephalopod Camouflage: Cells and Organs of the Skin | Learn Science at Scitable.

https://www.nature.com/scitable/topicpage/cephalopod-camouflage-cells-and-organs-of-the-144048968/. Erişim 30 Ocak 2021. Knight, Kathryn.

“Cephalopods Sense Light with Skin”. Journal of Experimental Biology, c. 218, sy 10, Mayıs 2015, ss. 1462-1462. jeb.biologists.org, doi:10.1242/jeb.124438.

“Oddballs with High-Level Intelligence: A Q & A with Roger Hanlon about the Amazing Octopus”. Ideas.Ted.Com, 30 Mayıs 2019, https://ideas.ted.com/oddballs-with-high-level-intelligence-a-q-a-with-roger-hanlon-about-the-amazing-octopus/. “The Octopus Can See with Its Skin”. The Guardian, 20 Mayıs 2015, http://www.theguardian.com/science/neurophilosophy/2015/may/20/octopus-skin-contains-light-sensors. “Why Play Is Important”.

Psychology Today, https://www.psychologytoday.com/blog/beastly-behavior/201705/why-play-is-important. Erişim 30 Ocak 2021.

https://www.youtube.com/watch?v=mFP_AjJeP-M&t=1069s
Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on linkedin
LinkedIn
Share on whatsapp
WhatsApp
Share on email
Email
Share on print
Print

Siz de fikrinizi belirtin

Genel
Merve Günay
DNA DİZİLEME YÖNTEMLERİ

DNA, canlıların biyolojik varlığı için gerekli olan genetik talimatları taşıyan nükleik asittir. Hücrenin yönetici molekülüdür. DNA içerisinde bulunan bilgiler (genler) RNA’ya kodlanır. RNA’da bulunan bilgiler ise protein olarak ifade edilir. 1953 yılında DNA’nın yapısı Rosalind Franklin, Francis Crick ve James Watson tarafından keşfedildi. DNA çift sarmaldan oluşmaktadır. Bir sarmalda 4 çeşit baz bulunabilir; Adenin, sitozin,

Okumaya devam et »
Genel
Merve Günay
EVRİMSEL DİYET

Homo sapiens, günümüze gelmeyi başaran tek insan türüdür ve yemek pişirebilme türümüzün temel özelliklerinden biridir. Evrimsel süreçte atalarımızın beslenme eğilimleri ve besinlere olan yaklaşımı değişmiştir. İnsan ve şempanze türleri son 6 milyon yılda evrimleşmiştir. İnsan türünün altındaki bilinen 14 farklı tür bu süreçte evrimleşmiştir. Zamanla yaşam koşullarının değişmesiyle türlerin yedikleri besinlerde de değişim olmuştur. Şempanzeler,

Okumaya devam et »
Genel
Hüma Coşkun
İNSANLARIN EVRİMLEŞMESİ

Yüzyıllar boyunca bilim dünyasının sıkça tartıştığı konulardan biri “Evrim Teorisi” olmuştur. Bununla birlikte, öncelikli olarak insanların nereden ve nasıl evrimleştiği merak edilmiştir. Yapılan birçok araştırmanın ve araştırmalarla elde edilen kanıtların sonucunda insanların maymunlardan evrimleştiği açıklanmıştır. Kimileri bunu aşağılayıcı bir yorum olarak düşünüp bu gerçeği kabul etmemiştir. Ne kadar itiraz edilip kabullenilmese de bilimsel olarak insanın

Okumaya devam et »
Genel
İrem Yeşilyurt
BİYOTEKNOLOJİ DEVRİMİ: SENTETİK ORGANELLER

Canlılar ya tek ya da birden çok hücreden oluşurlar. Her hücrede de tıpkı memeli hayvanlarda olduğu gibi yaşamsal fonksiyonların devamlılığını sağlayan, bir nevi organ işlevi gören yapılar bulunur. Bu yapılara “organel” denir. Bazen organellerde işlevsel bozukluklar görülebilir veya laboratuvarda bir organik madde sentezlenirken organellerin ürettikleri yan ürünler üretilen organik maddeye zarar verebilir. Bu tip durumlar

Okumaya devam et »
Go to Top