KLONLAMANIN TEMELİ

Klonlama belki de insanoğlunun gelecekteki gelişimi üzerine etkili olacak son yıllardaki en önemli buluşlardan bir tanesi. Aynı zamanda geçmişte de başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiş ve önemli derecede ilerleme kaydedilmiştir.

Klonlama, yapılan deneylerin önemi arttıkça halk arasında duyulmaya başlamıştı. Hatta bazı dizi, film ve romanlarda da klonlama çokça yer almıştır. Aslında pek çok kişi klonlama kavramını ilk kez Dolly’nin dünyaya gelmesiyle duydu. Bununla birlikte klonlama, daha önce de pek çok kez denenmiş ve gerçekleştirilmişti. Bu süreçte deneyler geliştikçe insan klonlama fikirleri de ortaya çıktı. Bu nedenle insan klonlamanın etik olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Yıllarca bir fikir birliği sağlanamadı, hukuki düzenlemeler yapılamadı. Bu nedenle bilimde çığır açacak daha başka deneyler yapılabilecekken ahlaki değerler, sınırsızca yapılabilecek deneylerin önüne geçti. Böylece klonlama ilerlemesi zor bir uygulamaya dönüştü. Peki klonlama nedir, nasıl gerçekleşir?

Klonlama

Şekil 1: Klonlamanın nasıl gerçekleştiği gösterilmiştir. (fotoğraf: tr.wikipedia.org)

Klonlama temel olarak herhangi bir şeyin aynısının kopyalanmasıdır. Pratikte ise klonlama, şu şekilde gerçekleşir:

  • Bilgiyi taşıyan DNA vücut hücresinden çıkartılır.
  • Bu DNA, sonrasında DNA’sı çıkarılmış bir yumurta hücresine aktarılır.
  • Bu yumurta hücresi uygun şartlar altında büyütülür.
  •  Sonuç olarak DNA’sı kullanılan hücrenin genetik olarak tıpatıp aynısı bir canlı oluşturulur. Bu canlıya klon adı verilir.

Peki klonlamaya neden ihtiyaç duyuldu?

Klonlama çeşitli nedenlerle geliştirilmiş bir buluş. Nedenlerden bir tanesi nesli tükenmekte olan hayvanlar. Bilim insanları, nesli tükenmekte olan hayvanların genetik bilgileri alınarak klonlanabileceğini ve böylece nesillerinin kurtulabileceğini düşünüyorlardı. Başka bir neden ise doğal yoldan oluşan hayvanlardan temin edilen et, süt vb. gıda ürünlerinin insanlara yetmiyor olmasıydı. Çözüm olarak ise laboratuvar ortamında klonlanarak üretilen yapay hayvanların gıda üretimine katkı sağlayabileceği düşünülmüştü. Bunlar gibi birçok nedenden dolayı klonlama denenmeye başlandı. Peki klonlama yıllar boyunca nasıl gelişti? Pek çok kişinin klonlamayı ilk kez duyduğu Dolly’nin doğumuna kadar olan süreçte neler yaşandı?

Klon Tarihi

İlk olarak 1938 yılında Hans Speamann klonlamayı gündeme getirdi. 1952 yılında ise Robert Briggs ve T.J King ilk olarak klonlama deneyini gerçekleştirdi. Bir kurbağayı klonlamaya çalıştılar fakat deneyleri olumsuz sonuçlandı. Daha sonrasında 1970 yılında John Gordon yine kurbağa klonlanmaya çalıştı. İlk deneye göre daha olumlu bir sonuç elde edilmişti fakat klon kurbağa kısa bir süre sonra öldü. 1980 yılından sonra çok daha büyük gelişmeler yaşandı.

1983 yılında James Mc Grath ve Davor Solter adlı araştırmacılar, çekirdek transferi yöntemini memeli canlılarda kullandılar. 1984 yılında ise Steen Willadsen, olgunlaşmamış çok hücreli koyun embriyosundan çekirdek alıp, yumurta hücresine aktararak bir kuzu klonladı. (Adli Tıp Dergisi 2007; 21(2): 31-45). 1986 yılında ilk klonlanan memeli canlılar koyun ve inektir. Ardından domuz, keçi ve fare de  denendi. 1993 yılında ise kültür ortamında büyütülen embriyo hücrelerinden inek klonlandı. (Adli Tıp Dergisi 2007; 21(2): 31-45). 1994 yılında Neal First, daha gelişmiş olan embriyo hücrelerini klonladı. En az 120 hücrelik bir buzağı embriyosunu klonladığını belirtti.

Şekil 2: Dolly’e ait bir görsel (fotoğraf: evrimagaci.org)

1997 yılına gelindiğinde Ian Wilmut ve arkadaşları, yetişkin bir hücreden klonlanan ilk memeli canlının dünyaya gelmiş olduğunu açıkladılar. 6 yaşında olan bir koyunun meme hücresinden bir klon elde ettiler. Hepimizin bildiği üzere klonun adına Dolly ismi verildi. Klonun ismi, Ian Wilmut ve arkadaşlarının hayran olduğu ABD’li şarkıcı Dolly Parton’dan geliyor. Dolly, klon tarihinde bir dönüm noktası oldu.

Fotoğraf: istockphoto.com

Dönemin bilim insanları insan genine benzer hayvanların klonlanabildiğini gördüklerinde insan klonlamanın da mümkün olabileceğini düşünmüşlerdi. Örneğin 1998 yılında Tıp doktoru G. Richard Seed, amacın insan klonlama olduğu bir deneye başladığını belirtmişti. Araştırmalar ve çeşitli denemeler devam ederken insan klonlamanın insan psikolojisini etkilediğine, ahlaki değerlere aykırı olduğuna karar verilerek 1998 yılında ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde insan klonlama yasağı çıkarılmıştır. 1999 yılında ise 19 Avrupa ülkesinde de yine bu sebeplerden insan klonlama yasağı çıkarılmıştır. Peki insan klonlamak gerçekten de etik değil midir?

İnsan Klonlamak Etik midir?

Son dönemlerde genetik alanında klonlamayla birlikte hızlı bir ilerleme kaydedildi. İnsan üzerinde yapılan klonlama deneyleriyle birlikte de etik açıdan çeşitli sorunlar oluştu. İnsanlar konu üzerinde tartışmış fakat fikir birliği oluşturamamış, gerekli hukuksal düzenlemeleri tam olarak yapamamışlardır.

Fotoğraf: istockphoto.com

Klonlamanın iki amacı var: üreme amaçlı klonlama ve tedavi amaçlı klonlama. Tedavi amaçlı ve üreme amaçlı klonlama teknik olarak aynı yöntemle ilerler.

Üreme amaçlı klonlama iki farklı amaçla yapılabilir. Bunlardan ilki, bir bireyin tıpatıp aynısı bir kopya üretmek; ikincisi, üreme yeteneği olmayan bir bireyin üremesini sağlamak. Her ikisinde de amaç vücut hücresindeki genetik bilgi kullanılarak yeni bir birey elde etmektir.

Tedavi amaçlı klonlamada, oluşturulan embriyolardan kök hücreler elde edilerek doku ve yeni organ üretimi sağlanır. Üretilen yeni doku ve organlar hastalıklı doku ve organların yerine veya onları tamir etmek için kullanılır.

Klonlamanın etik yönü üreme ve tedavi amaçlı klonlamalar doğrultusunda birçok tartışmaya neden oldu. İnsanlar üreme amaçlı klonlamayla ilgili olarak bir insanın kopyasının üretilmesinin doğru olmadığını, kopyası üretilse bile çevresel faktörler nedeniyle davranışsal olarak tıpatıp aynısı olamayacağını söylediler. Bu nedenle bir insanın klonunun yapılamayacağını savundular.

Etik açıdan tartışmalarda en fazla üzerinde durulan konu da tedavi amaçlı klonlama olmuştu. İnsanlar tedavi amaçlı klonlamada embriyoların doku ve organ üretebilmek için bir şekilde öldürüldüğünü savunuyorlardı. Bir insanı tedavi etmek için başka bir canlı modelinin yok edilmesinin etik olmadığını düşünüyorlardı. Öldürülen embriyonun da bir insan olduğu belirtilerek onun da insan haklarına sahip olduğunu savundular. Ayrıca bir embriyonun bir insanı tedavi etmek amaçlı kullanılmasının insanı araç konumuna getirdiğini düşünmüşlerdi. Bunun sonucu olarak insan onurunun zedelendiğini savunmuşlardı. Bazı karşıt görüşler ise tedavi amaçlı klonlamada embriyonun insan olarak yetiştirilmemesi nedeniyle var olan embriyonun herhangi bir insan hakkına ve onuruna sahip olmadığını belirtiyordu.

Bir başka tartışma konusu da genetik çeşitliliğin azalacak olmasıydı. İnsanlar gelecekte bireylerin doğal döllenme yoluyla üremesinin yerine yapay döllenme olan klonlamanın geçeceğini savundu. Böylece sürekli olarak bireylerin kopyalarının üretilip genetik çeşitliliğin gitgide azalacağını belirttiler.

Bunlar gibi daha birçok tartışma konusu olmuş, bilim dünyası çok önemli bir buluş olan klonlama ile etik değerler arasında kalmıştır. Bütün bu tartışmaların sonucunda, sadece araştırma amaçlı embriyoların üretilmesi yasaklandı. Bununla birlikte tedavi amaçlı klonlama ile ilgili herhangi bir yasak getirilmedi.

Sonuç olarak klonlama ile pek çok önemli buluş elde edilebilecekken getirilen yasaklar buna engel oldu. Gelecekte de etik açıdan tartışmalar çözümlenemezse yapılmak istenen birçok deney yine ahlakla bilim arasında kalacak. Peki sizce etik açıdan tartışmaların çözümlenmesi, bu konuda bir fikir birliği sağlanması mümkün mü?

Klonlama ile ilgili ilginizi çekebilecek videolar:

KAYNAKÇA

Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on linkedin
LinkedIn
Share on whatsapp
WhatsApp
Share on email
Email
Share on print
Print

Siz de fikrinizi belirtin

Genel
Merve Günay
DNA DİZİLEME YÖNTEMLERİ

DNA, canlıların biyolojik varlığı için gerekli olan genetik talimatları taşıyan nükleik asittir. Hücrenin yönetici molekülüdür. DNA içerisinde bulunan bilgiler (genler) RNA’ya kodlanır. RNA’da bulunan bilgiler ise protein olarak ifade edilir. 1953 yılında DNA’nın yapısı Rosalind Franklin, Francis Crick ve James Watson tarafından keşfedildi. DNA çift sarmaldan oluşmaktadır. Bir sarmalda 4 çeşit baz bulunabilir; Adenin, sitozin,

Okumaya devam et »
Genel
Merve Günay
EVRİMSEL DİYET

Homo sapiens, günümüze gelmeyi başaran tek insan türüdür ve yemek pişirebilme türümüzün temel özelliklerinden biridir. Evrimsel süreçte atalarımızın beslenme eğilimleri ve besinlere olan yaklaşımı değişmiştir. İnsan ve şempanze türleri son 6 milyon yılda evrimleşmiştir. İnsan türünün altındaki bilinen 14 farklı tür bu süreçte evrimleşmiştir. Zamanla yaşam koşullarının değişmesiyle türlerin yedikleri besinlerde de değişim olmuştur. Şempanzeler,

Okumaya devam et »
Genel
Hüma Coşkun
İNSANLARIN EVRİMLEŞMESİ

Yüzyıllar boyunca bilim dünyasının sıkça tartıştığı konulardan biri “Evrim Teorisi” olmuştur. Bununla birlikte, öncelikli olarak insanların nereden ve nasıl evrimleştiği merak edilmiştir. Yapılan birçok araştırmanın ve araştırmalarla elde edilen kanıtların sonucunda insanların maymunlardan evrimleştiği açıklanmıştır. Kimileri bunu aşağılayıcı bir yorum olarak düşünüp bu gerçeği kabul etmemiştir. Ne kadar itiraz edilip kabullenilmese de bilimsel olarak insanın

Okumaya devam et »
Genel
İrem Yeşilyurt
BİYOTEKNOLOJİ DEVRİMİ: SENTETİK ORGANELLER

Canlılar ya tek ya da birden çok hücreden oluşurlar. Her hücrede de tıpkı memeli hayvanlarda olduğu gibi yaşamsal fonksiyonların devamlılığını sağlayan, bir nevi organ işlevi gören yapılar bulunur. Bu yapılara “organel” denir. Bazen organellerde işlevsel bozukluklar görülebilir veya laboratuvarda bir organik madde sentezlenirken organellerin ürettikleri yan ürünler üretilen organik maddeye zarar verebilir. Bu tip durumlar

Okumaya devam et »
Go to Top